24 Aralık 2010 Cuma

Dilimiz, en değerli varlığımız. Millî bilincimiz üzülerek belirtmeliyim ki hızla yozlaşmaktadır. Yıllardır süregelen bu yozlaşma günümüzde dehşet verici boyutlara ulaşmıştır. Bunu tetikleyen en büyük neden içimizdeki aşağılık kompleksi ya da Batı özentisidir bence. Çok acıdır ki yabancı sözcükler kullanmak ya da Türkçe sözcükleri yabancı sözcüklere benzetmeye çalışmak çoğu insan tarafından seçkinlik olarak algılanmaktadır. Türkçenin yozlaşması, iki biçimde karşımıza çıkmaktadır. Birincisi Türkçe sözcüklerin yabancı sözcükler gibi yazılmaya çalışılması ya da saçma sapan şekillerde kısaltılmasıyla, ikincisi dilimize yabancı dillerden özellikle İngilizceden giren sözcüklerle...
Dilimizi yozlaştıran belki de en büyük neden insanların Türkçe sözcükleri doğru kullanamaması, yabancı sözcüklere benzetmeye çalışıp kendi sözcüklerimizi katletmesidir. Bazıları bunu cahilliğinden yapsa da çoğu vatandaşımız, özellikle gençlerimiz gerek özensizlik, gerek vurdumduymazlık, gerekse bunu bir marifet sanmalarından böyle bir hataya düşmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanlar iletişimde olabildiğince az şey yazarak en çok şeyi anlatma derdine düştüler. Dolayısıyla internet ağzı denen saçma sapan bir dil ortaya çıktı. Bunun en açık örneği ünlü harfleri kullanmadan yazmaya çalışma yanılgısıdır. Bu başta çok masumca görünebilir, yalnızca mesaj atarken ya da internette sohbet ederken bunu kullanan insanlar olabilir belki; fakat bu durum, gün geçtikçe alışkanlık hâline gelmekte ve bizlere sözcüklerin aslını unutturmaktadır. Bütün bunları engellemek için hepimizin biraz daha duyarlı ve bilinçli olması şarttır; çünkü, dilini kaybetmiş bir milletin, milli benliği de kaybolmuş demektir.

23 Aralık 2010 Perşembe

Türkçesi varken yabancısı tercih edilen bir kaç kelime

attandance        yoklama
realist              gerçekçi
bloke etmek     engellemek
exper               uzman
prodüksyon      yapım
spesifik           özel
viraj                dönemeç
optimist           iyimser
reaksiyon         tepki
empoze etmek  dayatmak
pesimist           kötümser
monopol          tekel
defans              savunma
show               gösteri
periyod           süreç
galeria            bedesten

Kaynak: Bilkent Üniversitesi Türkçe Topluluğu
   Dilimizi yozlaştırmanın bir biçimi de Türkçe sözcükler yerine yabancı sözcüklerin kullanılmasıdır. Özellikle İngilizceden giren bu sözcükler, dilimizi kirlettiği gibi çoğu zaman doğru anlamda kullanılmamakta, hatta doğru yazılmamaktadır... Malesef bu da ülkemizin cahilliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Duyarlı Yazarlarımız

     Bu yozlaşma karşısında duyarlı olabilen bir çok yazarımız vardır elbette. Bunlardan en bilindik iki isim Feyza Hepçilingirler ve Oktay Sinanoğludur.
    
     Feyza Hepçilingirler Ayvalık'ta doğdu (1948). İlkokulu ve ortaokulu Ayvalık'ta, liseyi İzmir Kız Lisesi'nde okudu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunu ve İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Yazmaya, okul yıllarında (1963) Feyza Baran adıyla ve İzmir'de kimi dergilerde yayımlanan şiirlerle başladı. 1979 yılında Kültür Bakanlığının açtığı Çocuk Yapıtları Yarışmasında 'Yanlışlıklar' adlı oyunuyla Başarı Ödülü, 1981'de Akademi Kitabevi Yarışmasında 'Sabah Yolcuları' adlı dosyasıyla Öykü Birincilik Ödülü kazandı. 'Eski Bir Balerin' adlı kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanını (1985), 'Potluğu Gidermek' adlı öyküsüyle Yunus Nadi Armağanı Öykü İkincilik Ödülünü (1989), 'Ne Güzel Ölmüştüm' adlı öyküsüyle Borski Grümen (Balkan Yazarlar Karşılaşması) Ödülünü (1991), 'Savrulmalar' adlı öykü kitabıyla da Sedat Simavi Edebiyat Ödülünü (1997) aldı. Öyküleri Fransızca, Almanca, İngilizce, Sırp - Hırvatça ve Slovence'ye çevrildi. Öykülerinden bir seçki “Die Hochzeitsnacht” adıyla Almanya’da yayımlandı.Türkçenin yanlış ve kötü kullanımını eleştirdiği Türkçe "Off" adlı kitabıyla büyük ilgi uyandırdı. Bu kitap üst üste 32 baskı yaptı. Kimi dergilerde zaman zaman (Varlık, Evrensel, Düşler Öyküler, Milliyet Sanat), kimi dergilerde sürekli (Yaşasın Edebiyat, Öküz, E, Hayvan) yazdı; Siyah Beyaz, Yeni Gündem gibi gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Şu anda da zaman zaman yazdığı kimi gazete ve dergilerin yanında Cumhuriyet Gazetesi Kitap ekinde "Türkçe Günlükleri" adlı köşede sürekli yazmakta.
    
     Oktay Sinanoğlu, 1935'te doğdu, 1953’te Atatürk tarafından 1928 yılında kurulmuş TED Yenişehir Lisesini burslu olarak okudu ve birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti. 1956’da ABD Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.1957’de Massachusetts Institute of Technology ' yi ( MIT ) 8 ayda birincilikle bitirerek Yüksek kimya Mühendisi oldu. 1960’ta Yale Üniversitesinde "asistant professor" (yardımcı doçent ) olarak çalışmaya başladı. 26 yaşında iken atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile "associate professor" (doçent) ve 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırdı ve "full professor" ( profesör ) ünvanını aldı. Bu ünvan ile modern üniversite tarihinin ve Yale Üniversitesi tarihinin en genç profesörü oldu. 1964’te ODTÜ'ye danışman profesör oldu. Yale Üniversitesinde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. Dünyada yeni kurulmaya başlayan Moleküler Biyoloji dalının ilk birkaç profesöründen biri oldu. (Watson ve Crick sarmal modelindeki dna sarmalının çözelti içinde o halde nasıl durduğunu keşfeden adam - solvofobik kuvvet ) Amerikan Ulusal bilimler akademisine Üye olarak seçildi. Buraya seçilen ilk ve tek Türk oldu. İki defa Nobel' e aday gösterildi. Defalarca Nobel Akademisinin isteği üzerine Nobel'e adaylar gösterdi. Dünyanın sayısız yerinde sayısız buluşları ve teoremleri ile ilgili sayısız konferans verdi. 26 yaşından beri devam ettiği Yale Üniversitesinde Moleküler biyoloji ve kimya olmak üzere iki kürsüde profesör ve son 7 senedir görev yaptığı Yıldız Teknik Üniversitesinde ise Kimya dalında olmak üzere bir kürsüde Profesör olarak görevini sürdürüyor.
    
     Türkiye'de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok Türk ulusal kimliği ve Türk diliyle ilgili milliyetçi görüşlerini yaymaya adadı. Eğitim dilinin resmi dil olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savunmaktadır. Matematiksel yapısından dolayı Türkçe'nin en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir

20 Aralık 2010 Pazartesi

     Türkçenin yozlaşmasıyla ilgili Yılmaz Özdil'in 19 Aralık 2010 tarihli köşe yazısını sizlere paylaşmak istedim.


The iki dil...


Kanyon:

Mhacka, Chakra, Macrocenter, W, Sushico, Bally, Bashqua, Scabal, Haaz, Mom-to-be, Flower... “Allahım nerdeyim ben?” diye düşünüyordum ki, “Mars” Cinema yazıyor!


*
Yasai katsu curry
Ebi Raisukaree
Yaki Udon
Moyashi soba.
*
Nedir bunlar?
“Karateci” diyenler, yanıldı.
Mönü bu.
Pilav, tavuk, kabak filan.
*
İstinye Park:
N'fes büfe, Ta-Ze, Coquet, Hat Quarters, House Cafe, Milimetric, Anatolian Arts, Tırtıl Kids, Topal Exclusive, Osmani, Biletix, Mania... Şeytan diyor, gir içeri “How much?” diye sor.
*
- Buyrun...
- Kahve lütfen.
- Espresso, decaffeinate, cappucino, latte macchiato, cafe au lait, hot chocolate?
- Türk kahvesi yok mu?
- Maalesef...
- Su alayım o zaman.
- Normal mi, Pellegrino mu?
- Dizel olsun!
*
Ankara Cepa:
X-Side, Assortie, Pırlant, En Plus, Decorium, Medilife, Can Can Garage, Dryman... Advantage Platinum'u yanınıza almayı unuttuysanız, sıkmayın canınızı, Mastercard Gold'la ödersiniz artık... Başbakanımızın kankası, sponsor Remzi'nin mağazası da var, Ramsey.
*
Canım fast food çekti, çevirdim bi taksi, kapısında Yellow Taxi yazıyor, bindim, radyoda Joy FM açık, şoför baktı ki bende Türk tipi var, Power Türk'e çevirdi, öndeki arabanın arka camına yapıştırmışlar, baby on board, neyse geldik, ağız alışkanlığı tabii “Thank you birader” dedim, “Okey abi” dedi.
*
Kelebekia, Aqua, Avangarden, Realty World, Pelican, Exen, My World, Incity, Kentplus, Uphill Court, Fibalife, Sunflower, Antrium, Millenium, Elysium, Bosphorus, Riverside, Residence filan... Gaziantep olmuş Antepia! Maraşium'la Urfaqua yakındır.
*
Ankara Kent Park:
Prestige Sinema, Tobacco Shop, Kuki House, Burger Story, Timboo Cafe, Most Life Club... Pantolonu yıkatıyorsun Dry World, kaportayı yıkatıyorsun Oto Hammam.
*
BDP'liler “Biz bundan sonra market, manav, lokanta etiketlerimizi Kürtçe yazacağız” dedi, ortalık ayağa kalktı.
*
Sordum Kürt arkadaşlarıma, “Ew hurme ki tu duxi, rojek be te buxurine” deniyormuş... “Zamanında yenen hurmalar, gün gelir tırmalar” yani!

Yılmaz ÖZDİL

Kaynak: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=16570788&yazarid=249&tarih=2010-12-19